EREĞLİ GÜNEŞ GAZETESİ

İNSAN EMEĞİ DE İNSAN YAŞAMI DA UCUZ MU UCUZ

Sanırım hepimizin üzerinde ittifakla hem fikir olduğu iki şey var insana dair; insan emeği ve insan yaşamı.İşsizliğin, OECD ülkelerinde, Avrupa'da hatta Dünya ülkelerinde bile ilk sıralarda olduğu ülkemizde- imtiyazlıların zevk-ü sefa içinde yaşadığı ve Ak-Sarayların 1000 odasıyla milyon dolarları bulduğu düşünüldüğünde- yetişen neslin işsizlik içinde olacağı, KPSS sınavlarında yer kapma yarışına gireceği doğaldır. Kamuda ve özelde çalışmak için yer bulmak ta yetmiyor, vahşi kapitalizmin sömürü düzeninde, taşerön eleman olarak hakları budanmış şartlara boyun eğmek zorunda kalırsınız. Yemeğinizi yerin altında yemek, üç ay maaş alamamak, talep ettiğiniz zaman ise kapıya konma tehditi de kdv sidir.Son yıllarda, son aylarda ve içinde bulunduğumuz haftada insan ölümleriyle dolu çalışma hayatına baktığımızda, insanın, hem emeğiyle hem de hayatıyla bir bütün olduğu, insana özgü temel yaşam hakları olarak evrensel dünyanın ve insnlığın kabul ettiği vazgeçilmezleridır.Ne yazık ki , bir ülkede insan ucuzsa, emeği de yaşamı da ucuzdur. Bir düşünür:'BİR ÜLKEYİ ANLAMAK VE DEĞERLENDİRMEK İSTİYORSANIZ, İNSANLARIN NASIL ÖLDÜKLERİNE BAKMANIZ YETERLİDİR.' Der.Son 12 yılda iş kazalarında 5 bine yakın insanınız sırf daha çok kazanç elde etmek isteyen vahşi vicdan sahiplerinin işçileri iş güvenliğine dair teknolojik araç gereçlerden mahrum etmesi, Gereği kadar, denetimleri zamanında ve yerinde yapmayan vicdan yoksunları sayesinde yaşamlarını yitirmişlerse insanlarımız, düşünürün sözü ile ülkeniz kantara çekilmiş, değeri verilmiş, kömür karası değil, insanlığın yüz karası olduğu anlamını bulmuştur. Risk taşıyan bir ocak kapatılacağına, 18 ocağın sönmesinde ne mahsur var, diyen zihniyetlerin sonucu bu yaşadıklarımız.Bilimden ve bilimin ortaya koyduğu teknolojiden uzak yaşadığınız acı tablolar; aklı, bilimi özümseyememiş beyinlerin yaşananları kaderle, fitratla ilişkilendirmeleri, şeyhleriyle okul dediğimiz bilim yuvalarında fetva verilmesine göz yummaları, doğru ve olağan bulmaları içinde bulunduğumuz , kabullenemediğimiz gerçeklerin bir sonucudur. Sadece bilgi ve bilimden uzaklaşmış olmak mı? Dahası , sırf rant uğruna güzelim ovaları betonlaştırıp, depremin yıkıcılığına ve öldürücülüğüne ilk davetiyeyi çıkarmak ta insan yaşamına verdiğimiz önemi gösteriyor. Bilime önem vermeyen anlayışlar yıllar yılı, atalarımızın binlerce yıllık bilgi birikimine de itibar etse ya.17 Ağustos depremi sonrası özellikle ingiliz ve Fransız gazetelerinde:'TÜRKLER YİNE ATALARINI DİNLEMEDİ, ATALARINA UYMAMALARININ CEZASINI ÇEKİYORLAR; BİNLERCE ÖLÜ, YARALI, KAYIP....'Batılıların,'Tanrının Yakını' dedikleri, Mimar Sinan; 80 cami, 50 medrese, mescit, saray, kemer, köprü, kervansaray yapmış, hepsinde , mimarlığın ve mühendisliğin ilk adımı olarak inşa edeceği eserler için tepeleri ve yüksek yerleri seçermiş. Süleymaniye, Selimiye başta olmak üzere. yani zeminin sert olduğu kayaş dediğimiz oturmuş kayalık dağ etekleri. Üzerinden 500 yıl geçmesine rağmen hepsi ayakta.Sinan, yer seçiminden bitimine kadar uyguladığı yöntemler öylesine ilginç ve akılcı ki, 'Tanrının Yakını' olmayı hak etmiş tartışmasız. yer seçimi için ilginç bir yöntemini paylaşmak isterim. Çünkü; Adapazarı Pamukovada 90 larda dünyanın ilk 6 sağlam binası olarak inşa edilen Toyota-Sa Binası 99 depreminde tam 40 cm. yerin dibine gömülmüş. OVA gömülür de, öldürür de. Sinan, eseri için yer seçtiği yere bir ciğer asarmış ve 34 gün sonra gelir, kontrol edermiş. Eğer ciğer çürümemişse binayı yapmaya karar verirmiş. bu yöntemin amacı, hava sirkülasyonunu ölçmekmiş,İnsan hayatını ve önemini ele aldığım bu yazıda, deprem kuşağında olan bir coğrafyada yaşamamız, geçmiş acıları da hatırlayarak, halen yaşadığımız çarpık kentleşme, verimli ovalarımızı üretim alanı olarak kullanmak, Dağ eteklerini ve verimsiz arazileri imara açarak şehirler kurmamız gerekirken , betonlaştırdığımız ve ranta dönüştürdüğümüz için temennim, doğanın gazabına uğramamamızı , hem hatırlatmak hem de paylaşmak içindi.