​Şimdi ince bir köprüdeyim

Şimdi ince bir köprüdeyim


​Şimdi ince bir köprüdeyim

Etrafımı saran yalancı hava kabarcıklarına kanıp yıldız diye süsledim düşlerimi. Boş bir fanusta geçti ömrüm. Kısa aralıklarla zaman beni ben zamanı aldattım. Her yanımda kapalı kapılar ! umutlarıma örtülen. Dengemi sana olan tutkumla sağladığım ince bir köprüdeyim. Ayaklarımda dermansızlığın hırıltılı korkusu, geçsem diyorum / ah bir geçsem ! geriye bakmadan saçlarında dalgalanan rüzgârların fırtınalı denizlerini. Yok, geride martıların kol gezeceği bir sahil. Darmadağın ve yorgunluğun eşleşmiş dürtüleri saklı yangınların dinmediği topraklarımda. Dursam ve bir adım geri gelsem yanacağım biliyorum .Seni görmeden sana gelmekte yangın ! bunu da biliyorum / korkuyorum. Sorgularım kendimi yoklamanın en güzel yolu. Aynalara küsmüş göz torbacıklarında, riyakar bakışlara aldanmışlığın şişkinliği beliren bir yüz. Çizgiler hep yatay, derin ve belirgin. Alnımda sıkıntılara depo olmuş bir birine teyet geçişler saklı. Ne yapsam silemiyorum ! seni sevdim de desem düşünüyorum. Sevmek bir yeni çizgi daha mı bilemiyorum / korkuyorum. Bazen kitaplar dolusu şiirler dolanıyor dileme. Hepsini bir başka okuyorum. Yazdıklarıma sen kokan yanlarıyla bakıyorum. Satırlarımda işlenmiş oya gibisin. Bu, yolun sonunda ardına kadar açık, kapısı olmayan bir eve koşmak gibi bir şey. Yol bitse de hüsrana uğrasam diyorum.Hep boş sarılışlar, boş camlar, boş odalara bakmanın ön yargılı egoizmi, biliyorum ! yine de korkuyorum. Ceplerimde acabalarla biten binlerce soru. Yükü belli olmayan bir gemi gibi, rotasız denizlerde dalgalar boyu savaşlar veriyorum. Bitse bu hengame ya batayım kör kuyuların dipsiz uçurumlarına yada ıssız sahillerde karaya vursun ! deryayı taşıran göz yaşlarım. Ağlayışlarım sebepsiz yağmurları andırsa da, nehirlere karışıp sana akışın son noktası ! bereketli dudakların deltası olsun istiyorum. Çağlayan düşüşler bekliyor beni biliyorum / korkuyorum. Geceler boyu lacivert umutlar satıyorum hayallerime, mavi benim için pahalı. Özgürlüğü senin rengine boyamak, asıp uçurtmaların kanadına semaya salmak, ulaşılmaz. Uzak diyarlarda yeşil örtüleriyle rengarenk çiçekli basmaların yorganlarına sarılı, ceylan gözlü bakışlar var biliyorum. Karanlığın içinde kedi gözlerden yansıyan ışıkla, adsız bu memleketi arıyorum. Küf kokuyor sokaklar, şarabın gazabına uğraşmış deli saçması çirkef yüzler görüyorum. Saçlarında ihanet asılı kadınların boş bakışları arasından süzülüp, beyaz gömleğime değmeden kırmızı ojeli tırnaklar bulamam seni ! hazin gerçeklere kızıyorum. Parmaklarım titriyor, yanlış bedenlere değen ellerim yangın yeri. Avuçlarım da azap gülleri açıyor. Yalancı öpüşlerle sevişiyorum, Sünni kokular doluyor ciğerlerime, hiçbir ten de seni bulamıyorum. Sigaram kurtuluşum oluyor, duman duman temizleniyorum. Vücuduma sinmiş yabancı ter, yıkanışlarım bir sonraki geceye kadar biliyorum. Sen olan yaklaşık bir ten arıyorum, ruhumu satıyorum parayla kurulan düşlere. Ne kendimden ne annemden senden utanıyorum. Masumiyetin zerresini bulma umudu ! çoğalışlarıma tohum olacak tek bir tane. Sana yeniden doğuşum filizlenirken uçurumların yamaçlarında, sattığım ruhumun ocağına incir ağacı dikip çökertiyorum direkleri sen olmayan bu çatıyı. Yıkıntılar içinden sağlam çıkma telaşı bu biliyorum. Ne yapayım koca bir dağ çökmeden üzerime, yeni bir dağ olmuyor gururum. Kaybedişlerimin yegâne sebebini gömüp ! harabe bedenimin mezarlığına, yeni kaybedişlere yelken açan yanımı asıyorum mendireğe. Gururum hep önde / sen demiştin hatırlıyorum. Gururundan utanan tek insan benim şimdi ! bunu da biliyorum. Bir çiçektin sen ! yanlış saksıya dikildin. Güneşin sandığın bakışlara yüzünü çevirdin ! soldun