Ereğlinin tanınmış kuyumcularından Fatih San anlatıyor:
Heyecanla dükkana geliyor "Bulgaristan'a para çıkaracağım siz gönderiyormuşsunuz, doğru mu?
"Gönderiyoruz, Bulgaristan'dan bir bayana göndereceksiniz sanırım. Evlenme ya da Türkiye'ye gelme vaadiyle para gönderiyorsunuz sanırım"
"Yok öyle değil, telefonla kameraları açıp görüşüyoruz. Tanıdık biri var arada dolandırıcı değil bunlar, kesin gelecek."
"Ben onlarca gönderdim. Dolandırılıyorsun, gelmeyecek, en son ‘gümrüklerdeyim deyip çıkmak için para isteyecek. Parayı gönderdikten sonra telefonunu kapatacak. Gönderme dolandırılıyorsun. Senin gibi onlarca kişi yaptı bunu."
"Olsun sen gönder giderse gitsin."
"Yazık olur gönderme adın gibi bil dolandırılıyorsun."
"Olsun sen yine de gönder. Giderse gitsin."
Gönderiyoruz, daha sonra soruyorum. "Ne oldu geldi mi"
"Yok gelmedi. DOLANDIRILDIK"
…
Dükkana geliyor, müşteri varsa biraz bekliyor, sessizce eğilip
"Arkadaş tarihi eser altın sikke bulmuş alıyor musunuz?"
İlk kelimem "dolandırılıyorsun"
"Asker arkadaşın ya da daha önceden bir tanıdığın biri mi?"
"Ever asker arkadaşım aradı fotoğrafı bu"
"Bu Reşat altın alım satımı serbest sana neden versin?"
"Bir küp varmış senin bildiğin gibi değil."
İkna etmek için anlatıyorum. Senin gibi yüzlerce geldi dolandırılıyorsun.
…
İnsanları ikna etmek çok zor. Dolandırıldığını bildiği halde, umut tacirlerinin söylediklerine inanıp, doğru söyleyenlere kulağını tıkayıp dolandırılmayı tercih ediyor.
Sonunda dolandırıldık, kandırıldık, aldatıldık diye ağlıyorlar.
Bizlerde olanları, olacakları anlatıyoruz ama nafile. Üzülen biz oluyoruz.