Sultan Alparslanın 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadoluyu İslama açtığını aktaran Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhittin Uysal, Konevî gibi, Mevlâna gibi kutupların değerli çabaları olmasaydı, İslam medeniyeti ve Türk kültürü Anadoluda tutunamazdı dedi.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü iş birliğinde düzenlenen Sadreddin Konevi Konferanslarında bu ay ‘Sadreddin Konevinin Hadisciliği konusu işlendi. Sahip Ata Vakıf Müzesinde gerçekleştirilen konferans serisinin bu ayki konuğu Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhittin Uysal oldu.
Sadreddin Konevinin ailesinden ve hayatından bahsederek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Uysal, Konevinin 1209-1274 yılları arasında Anadolu Selçukluları döneminde 65 yıl ömür sürmüş bir sûfî âlim olduğunu ifade etti.
Sadreddin Konevinin gerçek isminin Sadreddin Muhammed olduğunu aktaran Prof. Dr. Uysal, Baba Mecdüddin İshak kaynaklarda ‘Sultanların hocası, devrindeki âlimlerin göz bebeği diye nitelendiriliyor. Bağdattaki Abbasi Halifesi ile Anadolu Selçuklu hükümdarları arasında elçilik görevi var. Aynı zamanda ilim kültür anlaşmalarının koordinasyonundan görevli bir yüksek bürokrat. Görevi gereği devrin hem devlet adamları hem de âlimleri ile sürekli teması olan bir şahsiyet. Nitekim Anadoluda fütüvvet ve âhilik teşkilatlarının kurulup yayılmasında çok büyük hizmetleri olmuş. Anne Güher Hatun da sarayda yetişmiş eğitimli bir hanım. Bu bilgiler bizi, Sadreddin Konevînin varlıklı, imkânları geniş, yüksek eğitimli, deyim yerindeyse, dönemin şartlarına göre ‘aristokrat diye nitelendirebileceğimiz bir ailenin çocuğu olarak yetişip büyüdüğü sonucuna götürüyor ifadelerini kullandı.
Sadreddin Konevi, İlimde Tam Bir Hikmet Avcısıdır
Konevinin bilimsel kayıtlarda ‘bir hadis râvisi diye nitelendirilebilecek şekilde, sözlü ve yazılı olarak hadis rivayet ettiğini, hadis icâzetleri vermiş bir kişi olarak tanıtıldığını söyleyen Prof. Dr. Uysal, Konevînin hadisçiliği konusunda ortak kanaat, onun, hadislerin işâri ve tasavvufî şerhleri hususunda kayda değer başarılar ortaya koyduğu yönünde. O ilimde tam bir hikmet avcısı. Hadislerde geçen emir, yasak ve tavsiyelerin sır ve hikmetlerine odaklanmış ve bu hususta doğru ve orijinal çıkarımlarda bulunmuştur. Şahsen ben, bu tür orijinal görüş ve çıkarımları ile Konevînin, sessiz ve mütevâzî bir şekilde, tasavvuf eğitiminin sahih bir çizgide yürütülmesine büyük katkı sağlayan bir ‘sûfî âlim olarak, ilim tarihinde kendisine
eşsiz bir yer edindiği kanaatindeyim. Sadreddin Konevî hicri 673 yılında vefat ettikten 2 yıl sonra 675 yılında İnce Minare Darul-Hadîsi kuruluyor. İnce Minâre Darul-Hadîsinin açılmış olması, o gün ilimlerin kurumsallaştığını ve Konya bölgesinde formasyon sahibi entelektüel bir kitlenin bulunduğunun en önemli göstergesi. Dedemiz Alparslan 1071 yılında Malazgirt zaferiyle Anadoluyu İslama açmış. Elbette çok önemli ve tarihî bir olaydır. Bu olmasaydı, Anadolu yurdumuz olmazdı. Ancak Konevî gibi, Mevlâna gibi kutupların bu değerli çabaları olmasaydı, İslam medeniyeti ve Türk kültürü Anadoluda tutunamazdı. Medeniyet değerlerinizi, ilminizi kültürünüzü, tek kelimeyle paradigmanızı oraya yerleştiremediyseniz, aslında orayı fethetmiş olmuyorsunuz. Dedemiz Alparslanın açtığı yolu, anlamlı hale getiren kutuplar, Konevî gibi şahsiyetler olmuştur diye konuştu.