Türkün varoluş savaşının, Millî Mücadelesinin zaferle sonlanmasını kutladığımız bu günlerde; o mücadelenin sporcu kahramanlarından birinin hikayesi ile karşınızdayız. Fenerbahçenin ilk şampiyonluğunda başkanlık makamında olan, Türk Milli futbol takımının oyuncusu, İstanbul Teknik Üniversiteli Mühendis Emirzade Arif Beyin memleketi hüzne boğan bir sonla biten hikayesini arşiv belgelerine dayanarak yazdık…
Fenerbahçe Tarihi Çalışma Organizasyonu
Sporcu Arif Bey
1911 – 1918 yılları arasında Fenerbahçe forması ile 128 kez sahaya çıkan Arif Bey, dönemin birçok ünlü futbolcusu gibi Türk futboluna altyapı kurumunu armağan eden, memleketimizin ilk scoutı Elkatipzade Mustafa Bey tarafından keşfedilmiş, 1911 yılı itibariyle Fenerbahçe için ter dökmeye başlamıştı.
Elkatipzade Mustafa Beyin, Fatihin Şehremini semti Hastane Çayırında futbol oynarken keşfettiği Arif Bey, takım arkadaşlarından Bedri Gürsoyun anlatımına göre, Zayıf, uzun boylu, küçük yüzlü idi. Kendisine mahsus ciddi, hatta biraz da içli ve mahzun bakışları vardı. Aile ve spor terbiyesi fevkalade idi. Mert bir arkadaş, samimi bir dosttu. Maçlarda fırtına gibi sert oyununa rağmen kasten bir kimseyi incitmezdi. O yılmadan, kesilmeden, büyük bir fedakarlıkla, canla başla, çırpına didişe, kan ter içinde oyun oynar. Koşar, ileri gider, geri gider, sıçrar, şut çeker, demarke olur. Degajman yapar. Çalım yapar. Dripling yapar. Kafa vurur. Omuz vurur. Lakin oyun oynardı.
Arif Bey, Mühendis Mekteb-i Alisi, günümüz Türkçesi ile Yüksek Mühendis Mektebi öğrencisi iken Fenerbahçeye katılmıştı. Dağlaroğlunun aktardığına göre aynı yıl okuduğu okulda kurulan voleybol takımının da oyuncuları arasında yer alıyordu. Arif Bey, futbol oynadığı 8 yılın ardından ülkenin en iyi defans oyuncularından biri olarak kabul edilmektedir. Bu özelliği ile hem Fenerbahçenin hem de bugün Türk Futbol Milli Takımı olarak kabul ettiğimiz İstanbul Karmasının oyuncularından biridir.
Arif Bey, Fenerbahçe tarihinin en ikonik maçlarında sahada yer almıştır. Fenerbahçenin ilk şampiyonluğunu yaşadığı 1911-1912 sezonunda hem takımın bir oyuncusu hem de kulübün Reis-i Evveli, yani başkanı olarak görev yapmıştır. Sporcu Arif Beyin kısa süren futbol hayatının önemli olaylarını kronolojik olarak sıralamak gerekirse aşağıdaki liste yapılabilir:
- Balkan savaşı dolayısıyla uzun süre İstanbul limanında demirli kalan İngiliz savaş gemisinin mürettebatı ile Fenerbahçe, Galatasaray ve İttihatspor oyuncularından oluşan İstanbul karmasının yani Türk Milli Futbol Takımı arasında 30 Mart 1913te oynanan ve Türkiyenin 2-0 galip geldiği maçın kadrosunda yer aldı.
- 4 Ocak 1914 Fenerbahçenin Galatasaraya karşı 4-2lik skorla ilk kez galip geldiği maçın kadrosunda yer aldı.
- Fenerbahçe Spor Kulübü hatıra defterinde 11 Mayıs Pazar: Maliye Nazırı Cavid Bey himayelerinde Çiçek Bayramı Fenerbahçe, İstanbul İngiliz Muhtelitini 3-1 yenmiştir. notuyla yer alan, Fenerbahçenin İngiliz Karmasına karşı oynadığı kadroda yer adı.
- Fenerbahçenin 1914 yılında Rusyaya yaptığı ilk yurtdışı seyahatinde kafilenin bir üyesiydi.
- Adeta bir milli takım oyuncusu olduğunu kanıtlarcasına 2 Nisan 1915te Altınordu takımı sahaya eksik çıkmasın diye sözü geçen takımın formasını giydi.
- 5 Mart 1915te Fenerbahçenin Galatasaraya karşı 4-0lık skorla ikinci kez galip geldiği maçın kadrosunda yer aldı.
Mühendis Arif Bey
Arif Bey, okul hayatı ile sporu bir arada yürüten, Osmanlının ilk okullarından olan ve kökleri 1795te açılan Mühendishane-i Berr-i Humayuna dayanan Mühendislik okulunda bir öğrenciydi. O dönem için gayet saygın bir konumda olan Arif Beyin sadece kişiliği ve futboluyla değil bu konumu itibariyle de öne çıktığını söyleyebiliriz. Keza 1911de katıldığı Fenerbahçede kısa sürede Başkan sıfatını kazanması bu önermemizi desteklemektedir.
Arif Beyin okulu, İstanbul Teknik Üniversitesinin öncülü olan Yüksek Mühendislik Mektebi, bugün halen üniversite ambleminde kullanılan arı figürünü armasında taşıyordu. Arif Beyin 1913te mezun olduğu bu okulun öğrencileri, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde gönüllü olarak orduya katılacak ve okul 1915 ile 1921 yılları arasında mezun vermeyecektir.
Arif Bey, mezun olduktan hemen sonra Askeri Mühendis sıfatıyla göreve başladı. Dönemin imar faaliyetlerinin demiryolu inşaatı üzerine yoğunlaşmasından dolayı hayatının son 6 yılı demiryolu şantiyelerinde geçti. Devlet arşivlerinde yer alan belgeden edindiğimiz bilgiye göre askerlik görevini Birinci Dünya Savaşında yedek subay olarak yaptı. Bu görevi de Uzunköprü–Keşan demiryolu inşaatında yerine getirdi.
Arif Beyin Mühendis sıfatıyla yaptığı görevler, şehit edilmesinden sonra hakkında yazılan yazılarda yer bulmuş, 6 Kasım 1919 tarihli Spor Alemi dergisi kendisinden Balkan Harbinin ve Cihan Harbinin bütün senelerinde mühendis olmakla beraber pek uzak yerlere koştu, çalıştı. Hatta harpten sonra bile gazetelerin sütunlarını dolduran eşkıya taarruzlarına kulak asmadı hizmet etmeye gitti. diye bahsetmiştir. Dağlaroğlunun anlatımında da Arif Beyin görevi boyunca bazı Fenerbahçe maçları için İstanbula gelip, akabinde görev yerine geri döndüğü yazılıdır.
Arif Beyin son görevi Bağdat Demiryolu projesi dahilinde yer alan Ulukışla-Niğde-Kayseri hattının inşaatının keşfidir. Arif Beyin Türk demiryolları tarihinin en önemli iki projesi olan Rumeli Demiryolları ve Bağdat Demiryolu projelerinin ikisinde birden çalıştığını kaydetmeliyiz. Bu noktada Bağdat Demiryolu projesinin son dönem Osmanlı tarihi açısından önemine vurgu yapmanın yararlı olacağını düşünüyoruz.
Yapımı 1903ten 1940a kadar süren ve iki dünya savaşına da tanıklık eden Bağdat Demiryolu, Sultan Abdülhamid döneminin imar faaliyetleri çerçevesinde değerlendirilmekten öte, batılı devletlerin Ortadoğu planlarını uygulamaya sokmak için kullandıkları bir araç olarak da düşünülmelidir. Sultan Abdülhamid diplomasisi, bu demiryolunun yapım imtiyazını Osmanlı topraklarında gözü olmayan Almanyaya vermiştir.
Alman İmparatoru II.Wilhelmin 1898de gerçekleştirdiği İstanbul ziyareti bu projenin temelinin atıldığı olaydır. Almanya, yeni başlayacak yüzyılda, muhtemelen bir mücadele alanına dönüşecek olan Ortadoğuya ulaşmak için böyle bir demiryolu hattının varlığına ihtiyaç duyarken, Osmanlı Devleti ise Anadolu ile İstanbul bağlantısını gerçekleştirmek istiyordu. Bu isteğin nedenlerinden en önemlisi Anadolu ile askeri bağlantının kurulması, diğeri ise Anadolunun tarım ürünlerinin İstanbula daha hızlı ve düzenli şekilde taşınabilmesiydi. Bağdat Demiryolunun güzergâhının, Anadolu demiryolunun devamı olarak Konyadan Adanaya, oradan da Halep ve Musul üzerinden Bağdata kadar uzanması planlanmaktaydı. Bu hat daha sonra Bağdattan Basra körfezindeki kadar uzatılacaktı.
İşte Mühendis Arif Bey; bu demiryolu hattının Niğde–Kayseri bağlantısını tamamlamak üzere görevlendirilen heyet ile birlikte 1919 yılının Haziran ayında bölgeye geldi. Hicri takvimler ramazan ayını gösteriyordu.
Şehit Arif Bey
Sporcu ve Mühendis Arif Beyi bugün Şehit Arif Bey olarak anmamıza neden olan olay 15 Haziran 1919 Pazar günü gerçekleşti. Ulukışla – Niğde – Kayseri demiryolu hattının güzergahında keşif yapmak için Ereğliden Bora hareket eden teknik heyet Ereğlinin Tahtaköprü mevkiinde saldırıya uğradı. Mühendis Arif Bey, göğsüne isabet eden mermi ile hayata gözlerini yumarken, iki jandarma da yaralandı. Olay derhal şifreli bir telgrafla dahiliye nezaretine haber verildi.
Telgrafın ardından 18 Haziran 1919da Konya Valiliği, dahiliye nezaretine olayın detaylarını anlatan bir dilekçe göndererek saldırganların 5 kişi olduğunu ve kimliklerinin tespit edildiğini bildirdi. Buna göre zanlılar; Çayhan Köyünden Karaahmed oğlu Hüseyin, Haydar oğlu Süleyman, Süleyman oğlu Haydar, Jandarma firarisi Talat ve bu dört kişiye yataklık yapan Adil adlı kişilerdi.
Konya Valiliği, bu kişilerin cezalandırılmalarının hızlandırılması için savcılığa tebliğ ettiğini de dilekçesine ekliyordu. 7 Temmuz 1919da bu defa Niğde Mutasarrıflığı ismi tespit edilen 5 kişiden 4ünün tutuklandığını ve Ereğliye sevk edildiğini Dahiliye Nezaretine haber verdi. Olayın yarattığı infial ile bölgede artan huzursuzluğun kontrol altına alındığı ve asayişin berkemal olduğu da dilekçeye ekleniyordu.
Konya Vilayeti ve Niğde Mutasarrıflığının bu tarihten sonra Dahiliye Nezareti ile yazışmalarından anlaşıldığı üzere, ilk başta tespit edilen zanlılardan bazıları serbest kalmış; 20 Temmuz 1919 ve 6 Ocak 1920 arasında süren haber trafiğinden Arif Beyi şehit eden katillerin Ulukışlalı İsmail ve iki arkadaşı, Hacı Yahya ve Çayhan Köyünden Kara Mustafa olduğu anlaşılmıştır. Soruşturmanın derinleşmesi zanlıların bazılarının suçsuz bulunması ve yeni isimlerin katil olarak tutuklanması, bölgedeki eşkıyalık faaliyetlerinin varlığına işaret etmektedir. Nitekim katillerden Ulukışlalı İsmail için arşiv belgelerinde önceden beri haydutluğu ile bilinen notunun düşülmesi önemlidir.
Arif Beyin şehit olduğu haberi İstanbulda duyulduğunda spor camiası büyük bir matem havasına girmiştir. Yaptığımız basın taramalarında Arif Beyin cenaze törenine ilişkin bir bilgiye şimdilik rastlayamadık. Ancak Fenerbahçenin Kuşdilindeki kulüp binasında yapılan anma ve dini tören onun sadece Fenerbahçenin değil, Türk futbolunun da kıymetli bir değeri olduğunu ve ne kadar sevildiğini kanıtlamıştır. Spor Alemi Dergisinin 6 Kasım 1919 tarihli sayısında bu anma töreninin detaylarına yer verilmiş, sadece arkadaşlarının değil İstanbulun tüm sporcularının onun için bir araya geldiğini kayda geçirilmiştir.
Arif Beyin şehadetinin Türk sporu için bir kayıp olduğu açıktır. Fenerbahçe ise eski başkanı ve oyuncusunu Türk spor tarihinde şimdiye dek görülmemiş bir şekilde anarak; onun sarı-lacivert renkler için ne anlam ifade ettiğini göstermiştir. Fenerbahçe futbol takımı, 21 Kasım 1919 tarihinde İdman Yurdu ile oynadığı maça bile 10 kişi ile çıkmış; şehit olan arkadaşlarının değerini hatırlatmış ve yerinin doldurulmayacağını göstermek istemiştir. Maçın haberini yapan Spor Alemi Dergisi, 28 Kasım 1919 tarihli sayısında Fenerbahçenin bu eylemini bir rasime-i matem yani matem töreni olarak okuyucularına aktarmıştır.
Evlat Arif Bey
Arif Beyin şehadetinin spor camiasındaki yankıları sürerken, bağlı olarak çalıştığı Nafia Nezareti, yani Bayındırlık Bakanlığının Maliye Bakanlığı ile yaptığı yazışmalar hem ailesinin acısını hem de Osmanlının son döneminde devletin içinde bulunduğu durumu ortaya koymuştur. Arif Bey, arkasında anne ve babası ile birlikte küçük kız kardeşini bırakmış, acılı ailenin mevcut durumu ve gelecekleri devletin iki bakanlığı arasında yazışmalara konu olmuştur.
Yazışmalar Arif Beyin 15 Haziranda şehit olmasından kısa bir süre sonra, 8 Temmuz 1919da başlamıştır. Nafia Nazırı Ahmet Ferit Bey, Maliye Nazırı Mehmet Tevfik Beye yazdığı dilekçede: kendisine verilen her vazifeyi hakkıyla yerine getirmiş, Cihan harbinde yedek subay olarak görev yapmış mühendis Arif Beyin ailesine taziye niteliğinde bir maaş bağlanmasını ya da bir kereye mahsus olmak üzere tüm ihtiyaçlarının giderecek bir meblağ ödenmesini istemiştir.
Ahmet Ferit Beye cevap 20 Eylül 1919da verilmiş; Mehmet Tevfik Bey, Arif Beyin ailesine maaş bağlanmasına ilişkin Duyun-ı Umumiye idaresi ile görüştüğünü ve kendilerinin bu maaşın bağlanması için alınacak bakanlar kurulu kararının Meclis-i Mebusan tarafından onaylanmasını şart koştuğunu, aksi takdirde bu maaş için hazinenin mevcut durumunun uygun olmadığını yazmıştır.
İlkinde istediğini alamayan Ahmet Ferit Bey, ikinci dilekçesini 16 Kasım 1919da göndermiş, bu dilekçede Arif Beyin ailesinin tek dayanağı olduğunu, görev esnasında şehit olduğunu yineledikten sonra; bu aileye yardımda bulunulmaması halinde şu anda görev yapan memurların fedakârlık hislerinin yok olacağını, kendilerinin de şehit olması durumunda ailelerinin mağdur olacağına dair bir hisse kapılacaklarını dile getirmiştir.
Ahmet Ferit Beyin bu tespiti ve Arif Beyin ailesi için gösterdiği çaba şüphesiz tarihi değer taşımaktadır. Ahmet Ferit Bey, ilerleyen yıllarda TBMMde I. ve II.dönem milletvekilliği yapacak, Türkiye Cumhuriyetinin ilk içişleri bakanı görevini yürütecektir. Tek soyadını alacak Ahmet Ferit Bey aynı zamanda Türk Ocağının kurucularından biri olacaktır. Ahmet Ferit Beyin ikinci dilekçesinde yer alan önemli bir nokta da Arif Beyin ailesine hazinenin ‘öngörülemeyen masraflar için ayırdığı bütçeden (Mesarif-i Gayr-i Melhuz) maaş bağlanabileceği yönündeki önerisini Maliye Bakanına iletmesidir.
Dönemin Damat Ferit Hükümetinin iki bakanı arasında gerçekleşen Şehit Arif Bey ailesinin maaş mücadelesi Mehmet Tevfik Beyin 19 Kasım 1919 tarihli cevabı ile sonlanmıştır. Mehmet Tevfik Bey, mevkidaşının ısrarlı tutumu karşısında aileye bir meblağ ödenmesini kabul etmiş, ancak bunun için ailenin İstanbula gelmesini şart koşmuştur.
Mehmet Tevfik Bey, Osmanlı bürokrasisinin her kademesinde görev yapmış bir devlet adamıdır. 18 yaşında Yıldız Sarayında ilk devlet görevine başlamış, Kudüs Mutasarrıfılığının ardından Selanik Valiliğine ve ardından Yemen Valiliğe atanmıştır. Mehmet Tevfik Bey, daha sonraki yıllarda Sevr Antlaşmasının müzakerelerine katılacak, son devlet görevi ise Saltanatın kaldırılmasına kadar sürecek olan Şura-ı Devlet reisliği olacaktır. Mehmet Tevfik Beyin son cevabında aileye hazinenin ‘öngörülemeyen masraflar için ayırdığı bütçeden maaş bağlanmasının mümkün olmadığı belirtmesi ancak buna rağmen bir ödeme yapılacağına dair şartlı kabulünü kayıt altına alması önemlidir.
TUNÇTAN BİR ABİDE
Türk Sporu, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında yüzlerce şehit vermiştir. Bugün ülkemizin her tarafındaki sahalarda, salonlarda spor yapılabiliyorsa; her kulüpten, her okuldan, her semtten sporcular, canından vazgeçen o kahramanlar sayesindedir.
Fenerbahçe özelinde ise sancılı kuruluş yıllarının hemen ardından takıma ilk şampiyonluğu sahada formasıyla, başkanlık koltuğunda ise elinde kalemiyle kazandıran Şehit Arif Beyin çok ayrı bir yeri vardır. Devlet arşivlerinde yer alan belgelerde, bu yazı aracılığı ile gün yüzüne çıkan detaylar, Millî Mücadele ateşinin yakıldığı günlerde Osmanlı Devletinin durumunu gözler önüne sermiş, bir şehidin arkasında bıraktığı acılı ailenin perişan olmaması için Türk milliyetçiliğinin önemli ismi, büyük devlet adamı Ahmet Ferit Tekin çabasını Fenerbahçe Tarihine kazımıştır.
Bedri Gürsoyun da dediği gibi Şurası muhakkaktır ki Türk futbol tarihinde Arifin kudretli hatırası pırıl pırıl parlayan tunçtan yapılmış bir abide halinde ebediyen yaşayacaktır.
Kaynaklar
Dr.Rüştü Dağlaroğlu, Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi (1907-1957), İstanbul, 1957
Scout: Futbolcuları izleyen, yetenekleri keşfeden
Akşam, 24 Haziran 1941
Dr. Altan ALPEREN, Bağdat Demiryolu: Siyasal Sonuçları Olan Bir Türk-Alman Demiryolu Projesi, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum / Education And Society In The 21st Century Cilt / Volume 7, Sayı / Issue 19, Bahar / Spring 2018
Çayhan günümüzde Konyanın Ereğli İlçesine bağlı bir kasabadır ve Niğde – Mersin sınırında yer almaktadır.