​BU ÇIĞLIK KİMİN ÇIĞLIĞI!

Rahim hocanın sesine kulak verin


​BU ÇIĞLIK KİMİN ÇIĞLIĞI!

Suskun, düşünceli, yorgun bir insan Karacadağın başında. Duyabilenlerin duyduğu seksen yaşını geçmiş yüreği gencecik, güzelliklerle dolu bir insanın sessiz çığlığı. Acelesi, telaşı, heyecanı, kızgınlığı asla kişisel değil, yeşile, ormana, oksijene, Karacadağa, dünyaya dair tüm derdi. Malını mülkünü, şehri, belli bir yaş sonrası en çok ihtiyaç duyulan konfor alanını, tembellik hakkını elinin tersiyle itip, bir başına Karacadağı mesken tutup oğlu Yahyası için, börtü-böcek, kuşlar ve tüm insanlık için bir fidan, bir meşe ağacı, bir orman, bir tutam oksijen daha yaşanılası bir dünya derdine düşmüş.
Karacadağ, kesilen meşesi, her geçen yıl azalan kar ve yağmur yağışı ile hüzünlü ve umutsuz bir bekleyiş içindeyken, bir orman dedenin kazma sesiyle, yıllar sonra yamacında yeşeren bir pelit fidesiyle umutlanmış yarına dair. Fidanlar, börtü-böcek ve kuş sesleriyle birlikte büyümüş, çoğalmış çorak toprakların orta yerinde ve bir umut demiş Karacadağ!
Yağmurun, karın az yağdığı coğrafyada sürdürülebilir olmadığını bilse de insanlar yetiştirebilmek için ürününü, sulayabilmek için tarlasını daha derinine inmiş toprağın her geçen yıl. Yağmur, kar yağmadıkça yer altı suyu daha aşağı indikçe toprak çökmeye başlamış koca bir coğrafyada ve obruklar yarına dair kocaman bir bilinmez, yerleşim yerlerinin korkunç düşmanı oluvermiş bir süredir.
Bir süredir ağaçları kuruyor Rahim Demirbaş öğretmenin, yalnız başına çığlığını duysun istiyor insanlar, kurumlar, devlet. Ancak sesi Karacadağda bir hüzün dalgası şeklinde yankılanıp bir duvara çarpar gibi geriye kendisine bir gözyaşı olarak dönüyor ve haklı olarak kızıyor kızabildiğince ve o sessiz çığlığını haykırıyor alabildiğine.
Bu çığlık kimin çığlığı? Bu çığlık kimin çığlığı olmalı. Yalnızca seksenini geçmiş ve beni takdir etmeyin taklit edin diyen bir emekli öğretmenin mi? Bu yeşil, bu ağaç, bu orman, bu oksijen, bu obruklar yalnızca Orman Dedenin mi derdi olmalı?
Bu çığlık, tüm Karacadağın, Karapınarın, Konyanın, ülkenin, belediyenin, kurumların, devletin, halkın çığlığı olmalı. Sürdürülemeyecek tarımsal üretimin, çiftçinin, üreticinin, obrukla ve bilinmezlikle yaşamak zorunda olan bu koca coğrafyanın çığlığı olmalı.
Yarın mı? güldürmeyin insanı. Yarın tabi ki çok geç. Devlet aklının, yerel siyasetin, kurumların yeni bir üretim modelini hayata geçirmek için bugünden harekete geçmesi artık bir zorunluluk. Üç ilçe sınırının içinde kalan Karacadağın keçisi, meşesi, üzüm bağları, bademi, alıcı, ormanı, doğası, turizmi ile yeni bir yaşam ve istihdam alanı olması başta olmak üzere yeni ve sürdürülebilir bir üretim modeli için ortak akılla ve devletin acil eylem planı ve master planlarıyla bir uygulamanın hayata geçmesi bir zorunluluk olarak ortada duruyor.
Yarın çok geç. Bu çığlığı hepimiz duyabilmeliyiz ve bu çığlık hepimizin ortak çığlığı olmalı!