​GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ÇOCUK EĞİTİMİ

Bu yazımda çocuk eğitimi üzerine Uzman Psikolojik Danışman Bahri CIRCIR Bey ile bir söyleşi yaptım


​GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ÇOCUK EĞİTİMİ

Merhaba sevgili okuyucularım. Sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Bu yazımda çocuk eğitimi üzerine Uzman Psikolojik Danışman Bahri CIRCIR Bey ile bir söyleşi yaptım. Faydalı olması dileğiyle.

ASEL UÇAK: Merhaba. Öncelikli olarak Bahri CIRCIR kimdir? Bize kendinizi tanıtır mısınız?

BAHRİ CIRCIR: Öncelikle teşekkür ederim. Gönül diliyle tanıtacak olursam dünya da çocukluğundan beri Adem olmaya yani Adam olmaya, Elif gibi dimdik durmaya çalışan, İsmailden olma Şerifeden doğma bir faniyim. Dünya diliyle tanıtacak olursam Ereğlide doğdum, ilk, orta ve lise öğrenimimi Ereğlide, Lisans Eğitimimi Selçuk Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü okuyarak tamamladım. Yine Selçuk Üniversitesinde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünde yüksek lisans yaptım. Konya, Tekirdağ ve Niğde de farklı kademelerde idarecilik ve Psikolojik Danışmanlık görevlerinde bulundum. Necmettin Erbakan Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesinde öğretim elemanı olarak derslere girdim. Halen Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen olarak Ereğlide görev yapmaktayım.

ASEL UÇAK: Bahri Bey bu görüşmemizde sizinle çocuk eğitimi konusunda ve özellikle Geçmişten Günümüze Çocuk Eğitimi konusunda konuşmak istiyorum. Hızla değişen dünyada özellikle teknolojik gelişmeler, bilgiye ulaşma hızı, ekonomik etkenler ve sayacağımız birçok sebep toplumun sosyolojik yapısını etkiledi. Özellikle aile yapısı ve çocuk yetiştirme konusunda değişimlere neden oldu. Konuya geçmeden önce çocukluk yıllarınızdan bahsetmek ister misiniz?

BAHRİ CIRCIR: Tabi ki çok özlüyorum çocukluk yıllarımı. Bazen keşke o günlere dönebilsek diyorum, ah çekiyorum içimden. Belki çocukluk yıllarımızda giyecek markalı kıyafetlerimiz, ayakkabılarımız yoktu, oynayabilecek oyuncaklarımız da yoktu. Annemiz her gün farklı bir yemek yapamıyordu. Kimse yamalı pantolon giymekten, yazın ilikli dediğimiz naylon ayakkabı, kışın ise kara lastik giymekten gocunmuyordu. Annemizin yaptığı bulgur pilavı, yanında kesilen kuru soğan veya oynarken elimize verilen yufka ekmek içine toz şeker konularak yapılan çomak dediğimiz ekmeği yerken dünyalar bizim oluyordu. Ağaçtan oyarak yaptığımız, çamurdan şekil vererek kuruttuğumuz oyuncaklarımız. Ah o günlere dönebilseydik.

ASEL UÇAK: Çocukluk yıllarınızdan özlemle bahsettiniz. Bu kadar özlem duymanızın sebepleri neler diye sorsam.

BAHRİ CIRCIR: Bütün bu kısıtlı imkânlara rağmen evlerde huzur vardı. İnsanlar birbirinin eksiğine bakmaz tersine birbirlerinin eksiğini kapatmaya, ihtiyacını karşılamaya çalışırdı. Akşam oldu mu misafirliğe gidilir, sohbetler edilir, büyükler anlatır küçükler onların çevresini sarar merakla dinlerlerdi. Ne stres ne de keder kalırdı insanlarda, yorgun ve üzüntülü yüzler tebessümle ayrılırdı giderlerken.

ASEL UÇAK: Peki geçmişte çocuk eğitimi nasıldı? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

BAHRİ CIRCIR: Çocuklara önem verilir, çocuklar oynayarak çocukluklarını doyasıya yaşarlardı. Örflerimiz ve adetlerimiz inadına yaşatılırdı. Bir çocuk doğdu mu hediyeler alınarak hayırlanır, bebeğin ilk dişi çıktı mı diş bulguru adında bir araya gelinerek hayırlı bir evlat olması için dualar edilir, hediyeler verilirdi. Erkek çocuğu için sünnet merasimi, kirvelik devreye girer, askere uğurlanırken elleri kınalanır, davullar çalınır; kız çocuğu için değişik çeyizler hazırlanır, danteller, kanaviçeler işlenirdi. Çocuk çok önemliydi.

BAHRİ CIRCIR: Çocuk okula başladığında anne ve babanın yüzünde bir mutluluk olurdu. Ancak çocuklar komşuların, akrabaların çocuklarıyla kıyaslanmaz, yarış atı gibi yarıştırılmazdı. Bu dersin neden zayıf yazıklar olsun sana! Gözüm görmesin seni! denmezdi. Çocuklar evden soğutularak kucak açmış bekleyen kurdun kuşun eline bırakılmazdı. Çocuğa önem ve değer verilirdi. Bunlar yapılırken belki bilinçsiz yapılırdı ama Anadolu insanı çocuğunu nasıl yetiştireceğini gelişim kitaplarından okuyarak öğrenmezdi. Çocuğuna öğüt vermek yerine örnek olurdu. Tarlada çalışmaktan elleri nasır tutmuş anneler ve babalar çocuğunun da tıpkı yeni filizlenmiş bir fidan gibi hassas olduğunu bilir, her gelişim döneminde gübresini verir, çevresindeki zararlı otları ona zarar vermeden alır, büyüyüp meyve vermesi ve yararlı olabilmesi için elinden geleni yapardı. Kolay kolay yuvalar dağılmaz, çocuklar arada koz olarak kullanılmazdı. Olumsuz bir davranışta bulunan çocukla ilgilenilir, çocuğa doğrular anlatılır, Aman bana ne annesi babası ilgilensin! denmezdi. Komşusunun, akrabasının çocuğunun okumasından, iyi bir yere gelmesinden mutluluk duyar asla onları kıskanmazdı. Anne ve baba çocuğunun ihtiyacını karşılarken ölçülü davranır, çocuğa yapabileceği düzeyde görevler verir, sorumluluk duygusunun gelişmesi ve kendi ayaklarının üzerine basması konusunda çaba gösterirdi. Daha yazılacak çok şey var ama yazdıkça o günlere olan özlemim biraz daha artıyor.

ASEL UÇAK: Geçmişte çocuk eğitimini o kadar güzel anlattınız ki! Adeta o günlere gittik. Peki, Bahri Bey günümüzde ki çocuk eğitimi hakkında neler söylersiniz?

BAHRİ CIRCIR: Günümüzde maalesef bu güzellikler yok olmakta. Anne ve baba olmayı sadece çocuklarımızın yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak olarak değerlendiriyoruz. Markalı ve pahalı kıyafetler, oyuncaklar aldıkça alıyoruz, çocuğumuzun doyumsuzluk duygusunu adeta kamçılıyor veya tam tersini yaparak onları cezalandırdığımızı zannediyoruz. Sonuca baktığımızda çocuğumuzun yine mutsuz olduğunu görüyoruz. Çocuğumuzun her şeyden çok güçlü bir anne ve baba sevgisine ihtiyacı olduğunu hep unutuyoruz. Çocuklarımızın sosyalleşmesinde çok önemli olan örf ve adetlerimiz unutulmakta, küstürülmekte. Ailece yapılacak misafirlikler sayesinde çocuklarımız karışıp kaynaşmayı, paylaşmayı, değişik tecrübeler dinleyerek hayatına yön vermeyi öğrenebilecekken maalesef bizim için değerli dediğimiz yavrularımızı televizyon ve internetin kucağına bırakıyoruz. Günümüzün teknolojisinin ise çocuklarımızı eğitmek yerine öğüttüğünü fark edemiyoruz.

ASEL UÇAK: Geçmişte okula başlayan çocuğun ailesinden bahsettiniz. Peki, günümüz anne ve babası bu konuda ne kadar başarılı.

BAHRİ CIRCIR: Çocuklarımız okula başladığında günümüz anne ve babasının yüzünde mutluluk yerine merak ve şaşkınlık duyguları beliriyor. Hele anne ve baba da okumuş meslek sahibi insanlarsa artık çocuk için yarış düğmesine basılmış oluyor. Minik yavrumuzun minik olduğu unutuluyor. Okumaya geçmesi için kaynak kitaplar, okuma kitapları birbirinin arkasından geliyor. Bu arada komşunun çocuğunun seviyesi de takip edilmeden geçilmiyor. Ama çocuğumuzun oyuna ihtiyacı olduğu ve bunun onun yaşamında çok önemli olduğu maalesef unutuluyor. Çocuğumuz büyüyüp sınavlara hazırlanmaya başladığında hiç ders çalışmadığı söyleniyor. Ders çalışmaktan nefret etmesinin nedeni soruluyor. Ama hiçbir velimizin aklına geçmişe bakmak gelmiyor. Sevdirilmeden sürekli ders çalışmanın bıkkınlık vereceği düşünülmüyor.

ASEL UÇAK: Geçmişte anne ve babaların çocuklarının sosyalleşmelerindeki etkilerinden bahsettiniz. Peki, günümüz anne ve babaları bu konuda ne kadar başarılı.

BAHRİ CIRCIR: Çocuklarımızın kişiliklerinin temelleri ilk beş yılda atılmakta. Günümüzün hızlı ve yorucu yaşantısı anne ve babalara bunu unutturuyor. Yorgun bir şekilde işten eve gelen anne ve baba çocuğun aktivitelerini engelliyor. Sofrayı kurmaya yardım etmek isteyen, kendisine su doldurmak isteyen çocuklarımız çevreyi kirletip, iş çıkaracağı düşüncesiyle anneler ve babalar tarafından engelleniyor. Yeni filizlenen bir fidan yanlış budanırsa sürekli dalları kesilirse, ileride meyve veren bir ağaç yerine kurumuş bir kütük olacaktır.

BAHRİ CIRCIR: Anne ve babalarda kırarsın, dökersin, yapamazsın düşüncesiyle farkına varmadan içine kapalı, sorumluluk alamayan, anne ve babaya bağımlı bireyler yetiştirdiklerinin farkında olmuyorlar.

ASEL UÇAK: Bahri Bey günümüz anne ve babalarının çocuk yetiştirirken yaptıkları hatalar neler diye sorsam.

BAHRİ CIRCIR: Çocuklarımıza örnek olmak yerine öğüt vermeyi tercih ediyoruz. Çocuklarımızın olumsuz davranışları karşısında aciz duruma düşebiliyoruz. Çocuklarımızın bu olumsuz davranışları nasıl kazandıklarını hiç düşünmüyoruz. Erkek çocuğu olan bir babanın bu durumdan haz alarak çocuğu amcalarına küfrettirmesi ve karşılığında sevip ödüllendirmesi ileride küfür etmenin çocukta pekişen bir davranış olarak kalacağını düşünmemesi gibi. Yine eşinin haberi olmadan çocuğu ile birlikte misafirliğe giden annenin akşam eşinin sorusu üzerine Akşama kadar evde oturdum, hiçbir yere gitmedim deyip çocuğuna yalan söylemenin normal bir şey olduğu hissini vermesi gibi. Büyük bir dağın karşısına geçip bağırdığımızda yankı yoluyla dağdan aynı cevabı alırız. Dağa güzel bir söz söylersek bunu duyarız. Kötü bir söz söylersek yankı bize aynısını iletir. Bu nedenle ne ekilirse onun biçildiği maalesef hep unutuluyor. Küçükken çocukların model aldığı insanlar anneleri ve babalarıdır. Bir erkek çocuk için babası çok güçlüdür ve herkesin babasını dövebilir. Kız çocuğu için ise annesi en güzel ve en yetenekli annedir. Ama bu durum zamanla değişir. Çocuklar ergenlik çağına geldiklerinde artık bizde varız demeye başlarlar. Anne ve babanın yaptığı işler beğenilmez, aldıkları giyilmez duruma gelir. Gençlerde aşırı öfke veya içine kapanma, saatlerce aynanın karşısında kendisine bakma, kendisini yetersiz hissetme, odaya kapanıp dışarı çıkmama gibi durumlar gözlenir. Fakat ne hikmetse sanki anne ve babalar bu dönemi hiç yaşamamışlar gibi bu çocuğa ne oldu böyle diyerek şaşkınlık içerisine girerler. Hatta evde kavgalar başlar. Anne ile kız sanki kuma durumuna gelerek, kız anne tarafından sürekli babaya söylenmekle tehdit edilir. Erkek çocukla baba karşı karşıya gelmemek için çaba gösterirler. Anne, baba ve çocuklar arasında ilgi, sevgi ve saygı azalır. Anne ve baba çocuğunun evden uzaklaşmaya başladığını düşünemez. İşte evde gerekli ilgi ve sevgiyi bulamayan gençler bunu dışarıda aramaya başlıyor. Erkek çocukları çeteye karışıyor, zararlı maddeler kullanıyor. Kız çocukları kendisine ilgi gösteren bir erkek ile kaçarak evlenmeyi bile düşünüyor. Anne ve babalar iş işten geçmeden gururu bir tarafa bırakarak acemi şoför olan bu gençlere ehliyet vermeyi düşünmeli ve yavrularını kurda kuşa kaptırmamalılar.

ASEL UÇAK: Bahri Bey son olarak günümüz anne ve babalarına çocuk eğitimi konusunda bir mesaj verin desem ne söylemek istersiniz?

BAHRİ CIRCIR: Çocuk yetiştirmek bence bir sanattır, her anne ve babada bir sanatçı. Bunun için; Yeni filizlenmiş bir fidan nasıl suya, havaya, ışığa ve toprağa muhtaç ise; çocuk da sevginin, şefkatin, karşılıklı saygının olduğu mutlu bir aile toprağına muhtaçtır. Çocuklarımıza bunu geçmişte Anadolu insanı farkında olmadan da olsa yaptı, günümüz insanı örf ve adetlerimizi de yaşatarak zamana karşı inadına yapacaktır. En azından gönlüm bunu istiyor.

ASEL UÇAK: Bahri Bey çok teşekkür ederim gayet güzel bir söyleşi oldu.

BAHRİ CIRCIR: Ben teşekkür ederim. Sözümü bitirmeden son olarak göz bebeğimiz çocuklarımızı yetiştirmede iki önemli hususa dikkat çekmek istiyorum. Bunlar GÜZEL SÖZ (TATLI DİL = SEVGİ) ve EDEP. Çocuklarımıza bu iki güzel hasleti kazandırdıktan sonra anne ve babalarımızın korkmalarına inanın gerek kalmayacak. Her alan da başarı da kendiliğinden gelecektir. Tekrar teşekkür ederim.

Asel UÇAK

Araştırmacı -Yazar