Babamın dili dursa kalemi durmazdı. Buldu mu olumsuzluğu partisine bakmaz yazardı. Çünkü onun nemalanmakla, nemalanamamakla işi olmazdı.
Yine bir gün evde baba beklerken, saldırıya uğramış haberi geldi. Apar topar giyinip olay yerine gittim. Esnaf sitesinin köşesinde rahmetli Televizyoncu Kürşat'ın orada olmuş olay. Birkaç kişi vardı, ambülans geldi babanı hastaneye götürdüler denildi. Kış günü, karanlık bir yandan soğuk bir yandan inceledim olay yerini. Işığın olmadığı karanlık sokakta arkadan saldırmışlar. Kuvvetli vurabilmek için sol ayağı sabit, sağ ayağını ileri atmış. Sol ayak izi sabitken sağ ayak izi karda bayağı bir kaymış. Tabi bu kayma esnasında satırda elinde oynama yapmış. Satırın ağız kısmı değilde yan kısmı boynuna denk gelmiş.
Bir taksiye binip eski Devlet Hastanesine gittim. Gerekli pansuman yapılmış, Konya'ya sevk için hazırlık yapılıyordu. Konya Numune Hastanesi beyin cerrahisine sevk edildi. Ambülansla ben de gittim. Sonuç: Beyinde bir hasar yoktu. 10 gün hastanede yatıp dikişleri aldırıp çıktık ve Ereğli'ye geldik. Gelirken hastaneden çıkmış olmanın rahatlığı ile şaka yapmak istedim. "Ünlü olmak için bu kadar acıya gerek yoktu. Dayak yemiş numarası da yapabilirdin" dedim.
Hiç gülmedi... Yıllar sonra bana Devlet Bahçeli'nin, "Çakal senaryoları yazanlara Bozkurtun fermanını okurlar" sözünü hatırlatmıştı.