Geçen haftalarda Akşehir Çölünün içler acısı durumunu gören Akademik olarak bir farkındalık daha yaratmak ve Akşehir Çölüne dikkat çekmek için hafta sonu etkinliğini Akşehir Gölüne yapmaya karar verdik. Gölde su bulamayacağımızdan emin olduğumuzdan olsa gerek yanımızda götüreceğimiz suları da göl yatağına dökmeye karar vermiştik. Bu etkinliğimize günlerden pazar olmasına rağmen katılım maalesef düşük olmuştur. Sekiz kişi ile yola çıkan ekipte Akşehir’li iki kişi vardı, diğer altı kişi ise Akşehir dışındandı. Bu da gösteriyor ki Akşehir’in sorunu Akşehir’lileri hiç ilgilendirmiyor. Anıt Meydanından saat sekizde araçlar ile hareket eden ekibimiz araçları Hacı İbrahim Veli türbesine bıraktık. Türbede dua edip göl için iyi dileklerde bulunduktan sonra araçları bıraktığımız türbenin oradan göle doğru yaklaşık 3 saatlik yürüyüş sonrasında maalesef göldeki suya ulaşamadık. Manzara korkunçtu; göl yatağı kurumuş ve yerlerde büyükbaş hayvanların ayak izleri neticesinde oluşmuş çukurlar, bu çukurlarda büyümüş dikenler, koca koca Ilgın ağaçları ve uçsuz bucaksız bir mera. Mera diyorum çünkü yaklaşık yirmi yıl öncesi balıkların yetiştiği bu yerlerde artık büyükbaş hayvanlar yayılmaya başlamışlar. Suyu bulamayınca getirdiğimiz sular ile göle su mayalamak için elimizdeki beşer litrelik sularımızı bulduğumuz bitkilerin diplerine dökerek geri dönmeye ve kendimize başka bir göl bulmaya karar verdik. Ilgın ağaçları ve dikenler arasındaki geri dönüş yolculuğundan sonra araçların yanına geldiğimizde güneş kavurmaya başlamıştı. Akademik, göle ulaşacağız dedi ise ulaşır diyerek araçlarımızın yönünü Eğirdir Gölüne çevirdik. Bir saatlik yolculuktan sonra hasret bitmiş ve göle kavuşmuştuk. Gölün ismi Akşehir değil de Eğirdir’di ama olsun. Demek ki Eğirdir’liler göllerine sahip çıkıyorlar ve göllerinin de keyfini çıkartıyorlar. Eğirdir’e kadar gelmişken meşhur Pınar Pazarı(Yörük) pazarına da uğrayalım dedik ve yönümüzü geleneksel Pınar Pazarı’na çevirdik. Pazar yeri anababa günü araçları park edecek yer yok, hani iğne atsan yere düşmez derler ya o hesap. Aslında Pazar değil burası tam bir panayır yeri olmuş. Yörede yaşayan yörüklerin yetiştirdikleri meyve ve sebzeler ile süt ve süt ürünleri bir yanda satılırken diğer bir yanda Yörüklerin keçileri kesim hanede kesiliyor ve pişirilmek için fırınlara sürülüyor. Eti gerek çiğ ve gerekse pişmiş olarak kilo ile almak mümkün. Tandır denilen fırınlarda pişirilen keçi eti ile köy ekmeği ile karınlarını doyuran ekibimiz tokluğun verdiği hazla pazarda alışveriş için iki kola ayrıldı. Pazar’da ilgimi çeken şeylerden biri çok eskiden gördüğüm ama yaklaşık 30 yıldır görmediğim ölçü birimi şinikti. Şinik,yaklaşık sekiz kiloğramlık bir ölçü birimi. Özellikle nohut, fasülye ve yeşil mercimek satıcıları kullanıyor. İlgi çekici bir başka şey ise yaşlı satıcı kadının kullandığı para kesesi. Yeşil kadife kumaştan dikilmiş kese özenle şalvarın kenarından çıkarılıyor ve hafif yan dönülerek kese içerisinde para kullanılarak alış verişin para üstü veriliyor ve alınan para keseye yerleştirilip kesenin ağzı büzülerek bağlanıyor. Yıllar önce hacıanneminde böyle bir kesesi vardı özenle parasını sakladığı.
Bu Haber Hakkında Ne Söylemek İstersiniz?
UYARI: T.C. kanunlarına uymayan, konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren, inançlara saldıran, şiddete teşvik eden ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.