Kaşağı, Falaka, Bomba, Harem, Kızıl Elma, Yalnız Efe, Ferman, Yüksek Ökçeler, Beyaz Lale, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit, Topuz, Primo Türk Çocuğu, Diyet...
Hatırladınız değil mi?..
Hemen hepimizin çocukluğumuzda hikayelerini okuduğumuz ve bir zamanlar çocuklarımıza da öğretmenlerin mecburi olarak okuttukları Turk Edebiyatının öncü yazarlarından Ömer Seyfettin.
Türkçe'de sadeleşmeyi isteyen ve Türkçülük akımına öncülük eden Ömer Seyfettin...
"Madem ki, Türk'üz, o halde bir Türk gibi görünür, bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi duyarız ve bir Türk gibi yazarız" diyen Ömer Seyfettin...
Ulu Önder Atatürk'ün de masasından kitaplarını ayırmadığı ve büyük bir keyifle okuduğu Ömer Seyfettin.
11 Mart 1884 yılında Gönen'de dünyaya gelen Ömer Seyfettin, babası gibi asker olmak ister ve askeri okullarda okur.
1909'da Selanik'te 3.Ordu'da görev yapar. Bu sırada Balkanlar'daki çetelerin Türk düşmanlığına, yaptıkları zulümlere şahit olur; Bomba, Beyaz Lale, Tuhaf Bir Zulüm gibi hikayelerini o zulümlerden, işkencelerden etkilenerek yazar.
1910'da Ziya Gökalp'in isteği ile askerlikten ayrılır ve öğretmenlik yapar...
Ancak 1911'de tekrar askere alınır ve Garp Ordusu 39. Alay 3. Tabur emrinde Sırp ve Yunan cephelerinde savaşır. Yanya kuşatmasında ise Yunanlılar'a esir düşer. Atina'daki Nafilyon kasabasında 10 ay esir olarak kalır.
1913'te esareti bitince İstanbul'a gelir.
1915'te İttihat ve Terakki'nin ileri gelenlerinden doktor Besim Ethem Bey'in kızı Calibe Hanım ile evlenir,
1918 yılında da boşanır.
Kadıköy civarında kiralık evinde yalnız yaşayan Ömer Seyfettin, şeker hastalığına yakalanır ama bunu ne kendisi ne de doktorları bilir.
Devamlı meyve suları, doktor tavsiyesi ile meyveler ve şekerli gıdalar verilir.
Ömer Seyfettin, artık yemek yiyemez ve günden güne zayıflar...
Tarihler 23 Şubat 1920'yi gösterirken Ömer Seyfettin yatağa düşer.
Onunla tek ilgilenen ise yakın arkadaşı Ali Canip'tir.
4 Mart'ta Haydarpaşa Hastanesi'ne kaldırılır.
Ve 6 Mart 1920'de Türk Edebiyatına onlarca eser kazandıran, yüzlerce öğrenci yetiştiren, cepheden cepheye koşan ve esir düşen Ömer Seyfettin, daha 36 yaşında iken bu dünyaya veda eder.
İşte asıl dram da bundan sonra başlar.
Kimse tanımaz Ömer Seyfettin'i.
Cenazesini almaya gelen de yok, sahip çıkan da.
Ferman'ın yazarı için hastane yönetimi çok acıklı bir ferman çıkarır.
KADAVRA yapılmasına karar verilir.
KADAVRA yapılır Ömer Seyfettin.
Hastanenin bütün doktorları, öğrencileri toplanır,
Ömer Seyfettin'in cesedi getirilir ve bir masaya uzatılır boylu boyunca.
Ertesi gün fotoğraf gazetelerde yayınlanınca Diyet'in, Kaşağı'nın, İncili Kaftan'ın ve daha onlarca hikayenin yazarını tanıyanlar hastaneye koşar.
Tuhaf Bir Zulüm eserinin yazarını tanıyanlar hastaneden Ömer Seyfettin'in cesedini alırlar.
Ertesi gün cenazesi arkadaşları ve tanıyanlarca Kadıköy Kuşdili'nde Mahmud Baba haziresinde toprağa verilir.
Kaderin cilvesi işte, yaşarken olduğu gibi şanssızlıklar ölünce de yakasını bırakmaz.
23 Ağustos 1939'da Mahmud Baba Mezarlığı'ndan yol geçeceği ve garaj yapılacağı gerekçesiyle kabri açılır, kemikleri toplanır ve Zincirlikuyu Mezarlığı'na nakledilir.
İşte şimdi hikayesine ismini verdiği Yalnız Efe gibi yatıyor Zincirlikuyu Mezarlığı'nda.
Bu Haber Hakkında Ne Söylemek İstersiniz?
UYARI: T.C. kanunlarına uymayan, konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren, inançlara saldıran, şiddete teşvik eden ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.