Kıymetli Basın Mensupları; toplantımıza hoş geldiniz.
19 Temmuz. Hicri yılbaşı. Hicri takvime göre bu yeni gelen yılın İslam Âleminin kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum. Ve tüm İslam Âleminin yeni yılını tebrik ediyorum.
20 Temmuz tarihi bizim açımızdan 2 önemli yeri var. Birincisi Bundan 22 yıl önce 20 Temmuz 2001 yılında Saadet Partisi kuruldu. 54 yıllık Milli Görüş Hareketinin 5. Partisidir Saadet Partisi. Milli Görüş Hareketi yeryüzünden zulüm kalksın, bütün dünyada hak ve adalet yerini bulsun diye 1969 yılında Merhum Liderimiz Necmettin Erbakan Hocamız tarafından Konyamızdan başlatılmış bir harekettir. Zaman içerisinde 4 tane partisi kapatılmış, 5. Olan Saadet Partisi ise aynı hedefler doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedir.
Hemen hemen her şeyi öngören ve olacakları bilen birisi olarak Erbakan Hocamız vefat ettiğinde partimizin Genel Başkanı idi.
Merhum Liderimiz Erbakan Hocamız bu konuda da olacakları önceden öngörerek Milli Görüşün tek bir partisi vardır. O da Saadet Partisidir. Bundan başka birisi de çıkar da ben de Milli Görüşçüyüm derse palyaçoya benzer demişti. Haliyle Erbakan Hocamızın bir öngörüsünün daha bugünlerde ortaya çıktığına şahit oluyoruz.
Kuruluş yıldönümümüz camiamıza, milletimize hayırlı olsun. Bu davaya hizmet eden tüm geçmişlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Yaşayan ve hizmet etmeye devam edenlere, hayırlı uzun ömürler diliyorum.
20 Temmuz tarihi ayrıca Kıbrıs Zaferinin yıldönümü. Ülkemiz için önemli bir zafer. Kıbrıs Zaferi ayrıca Milli Görüş tarihi için de önemli bir zafer. Merhum Liderimiz Erbakan Hocamızın sefer emri ile yıllardır soydaşlarımıza zulmeden Rumların zulmüne son verildi.
Bu vesile ile şanlı tarihimiz boyunca şehit olan tüm şehitlerimiz başta olmak üzere, emeği geçen başta Erbakan Hocamız olmak üzere, tüm devlet adamlarımıza, geçmişlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun. Gazilerimize sağlık, sıhhat, hayırlı uzun ömürler diliyorum.
Buna hakkım var mı yok mu bilmiyorum ama sözlerime biraz sitemle başlayacağım.
Yıllardır birçok şeyi, birçok defa söyledik. Biz söylemekten usandık. Belki aynı şeyleri dinlemekten siz de usandınız. Ancak ne problemler değişti? Ne problemlerin bizzat kaynağı durumundaki iktidarın tutumu değişti? Ne de problemleri bizzat yaşan siz vatandaşlarımız, seçmenlerimiz tercihlerinizi değiştirmediniz.
Artık sözün de bir ağırlığı kalmadı. Yeni bir mesele veya ilk defa söylenmiş olsa bir karşılığı olacak. Fark ettiyseniz artık iş magazinleşti. Belki vatandaşlarımız veya siz basın mensupları bizlerden muhalefetten ülke meseleleriyle ilgili ciddi bir açıklama, ciddi bir adım bekliyorsunuz. Ama işin ciddiyeti kalmadı artık.
Allah rızası için geçmiş yıllardaki ekonomiye, tarıma, eğitime, ahlaka, hukuk sistemine ilişkin açıklamalarımızı bir açın okuyun. Video kayıtları mevcut. Bir açın dinleyin. Biz ne söylemişiz? Veya neyi söylememişiz? İnanın; her alanda mutlaka bir açıklamamız mevcut. Söylediklerimizi basının bir kısmı hiç görmedi bile. Bir kısmı kırpmış bir kuşa çevirmiş. Cesaret gösteren yazan basını ve bizi ise vatandaş ciddiye almamış. Her şey kayıtlı.
İktidarda bulunduğu süre içerisinde iktidar; ülkenin problemlerine dair önce medya gücü ile bir kamuoyu oluşturup vatandaşı da ikna ederek yanlış adımlar attı. Attığı adımı güya düzeltmek adına başka bir adım daha attı. Önceki icraatı zaten fecaat. Düzeltmek adına sonraki attığı adım ise daha bir facia.
Değerli Kardeşlerim; diğer partileri bilmem ama bir muhalefet partisi olan Saadet Partisi olarak biz; ülkemiz, milletimiz adına endişelerimizi belirtmişiz. Ama ciddiye alınmamış, dikkate alınmamış. Haliyle bu dakikadan sonra kimse bizden de ciddiyet beklemesin. Yeter artık.
Ülkenin çözülmeyecek hiç bir problemi yok! Tek problem Ak partinin bizatihi kendisidir. Şu anda eziyet ettikleri, bahane ürettikleri birçok problemi yapay olarak kendileri üretiyor. Problemin ana kaynağı kendileridir.
Allahın izniyle biz; bu problemleri çok kısa sürede çözeriz. Bizim için basit meselelerle vatandaşa eziyet ediliyor. Vatandaşımızda bu duruma rıza gösteriyor. Lütfen yaaa! Bu bir haktır. Lütfen!
Değerli Kardeşlerim; Ülke olarak yeni bir seçimden çıktık. Seçim öncesinden, seçim sonrası nasıl bir tabloyla karşılaşacağımız 3 aşağı, 5 yukarı da belliydi. Kısmen belli bir oranda sıkıntılar da yaşanıyordu. Ama Ak parti hükümeti seçime kadar birçok problemi polisiye tedbirlerle vatandaşın gözünden kaçırdı.
Seçim oldubitti ve yasaklar kalktı. Polisiye tedbirlerle sabit tutulmaya çalışılan kur, faiz serbest kaldı. Özgürlüklerine kavuştular. Tabi ki faize, kura af gelir de vergi ve zamlar durur mu? Bugüne kadar adalet terazisini elinden düşürmeyen hükümet vergi ve zamları da özgürlüğüne kavuşturuverdi.
Tarım! Ülkemiz ve şehrimiz için hayati bir mesele. Ekonomiye olan faydasını bir kenara bıraksak bile; ekmeğimiz, unumuz, etimiz, sütümüz, yağımız, meyvemiz, sebzemiz, kuruyemişimiz kısacası yediğimiz, içtiğimiz her şey çiftçimizin ayakta kalmasına bağlı.
Bununla beraber sanayimiz, nakliye sektörü de tarıma bağlı. Çalışması onun çalışmasına bağlı. Daha ötesi inşaat, giyim, mobilya, menkul değerler de çiftçimizin çalışmasına para kazanmasına bağlı.
Ama maalesef ülkemizde çiftçi hepimiz için bunca önemine rağmen, zannedersem başta kendileri değerlerinin farkına varamadılar. Onlara yapılan bunca eziyete rağmen vatandaşlarımız da farkına varamadı. İdare edenler farkındadırlar da bile bile çiftçimizi yılardır ezilmesine müsaade ettiler.
Yaptıkları şu! Aynı bugün olduğu gibi hem fiyatla, hem vade ile hem faizcinin, tüccarın, bankanın eline mahkûm ederek, ofis önlerinde rezil ederek canından bezdirdiler. Ürünü, tarlayı, ihtiyacı planlamadılar. Çiftçimizin bir kısmı pes ederek şehirlere göç etti. Bir kısmı ekmekten vazgeçti. Bir kısmı da zaten ekemedi. Haliyle piyasa daraldı. Ürün kıtlığı ortaya çıktı. Ne yapalım?
Hemen ithalat kapılarını açtılar. İthalat izni olan 3-5 kişi ithal etti. Dolaylı veya direkt olarak belki ülke nüfusunun %70-80inin bölüşeceği, evini geçindireceği pastayı ithalatçı 3-5 kişi bölüşüverdiler. Bunu da vatandaşa lütuf olarak sundular.
Yıllardır çiftçinin ürününün para etmesinin önüne geçtiler. Birçok ürünü hasat zamanı dışarıdan ithal ederek çiftçimizi ezdirdiler. Kurban önü hayvan ithal ederek besicimizi öldürdüler. Bunu da güya tüketiciyi korumak adına yapıyorlar. Yeter yaa! Anlayalım artık. Nasıl bir dümen döndüğünü? Nasıl bir film çevirdiklerini?
Her ithalat; hem cari açığı artırıyor, hem de döviz ihtiyacını artırıyor. Kuru yükseltiyor. Dövizi olanlar da daha çok taviz istiyor. Haliyle domino taşı gibi her şey birbirini tetikliyor.
Yani bugün kendi çiftçimizden, besicimizden; görünürde dünya piyasalarından pahalı olsa bile onları da zarar ettirmeyecek bir fiyattan ürünü almış olsak inanın birçok ürünü bugünkünden çok daha ucuza yemiş olacaktık. Çiftçimiz ayakta kalacağından hem ürün bolluğu olacak, bu sayede fiyatlar düşecek hem de paramız kendi ülkemizde kalacak bu kadar kur ve faiz farkı ödememiş olacaktık.
Bize göre şu anda buğday ve arpaya 15 TL, ayçiçeğine 20 TL, pancara ise 2.50 tl. Fiyat verilmelidir. Ülke gerçekleri bunu gerektirir. Yahu olur mu? Böyle olursa ekmek ne kadar olur? Yağ ne olur? Şeker ne olur? Diyebilirsiniz.
İlk bakışta ütopik gelebilir. Ama çiftçimizin çektiği kredi, tüccarın çektiği kredi, bunların faiz yükü, devletin güya ürüne verdiği destek, yetişmeyince ithalat, kur farkı vs. gibi birçok nedenler devreye girdiği zaman inanın bundan çok daha pahalıya mal olduğunu, tüketiciyi ve üreticiyi daha çok ezdiğini, ama rantiyeciyi de daha çok memnun ettiğini rahatlıkla görürüz.
Memnun olması gereken rantiyeci değil, çiftçimiz, besicimiz, tüccarımız, vatandaşımız olmalıdır. Kısa vadede ilk birkaç yıl içinde zorlanabiliriz. Ama sonrasında hepimiz rahatlarız, hepimiz memnun oluruz.
Şimdi iktidar; buğdaya, arpaya bir rakam açıkladı. Ama bir geçerliliği yok. Neden? Alım yapmıyor çünkü. Çiftçiyi yine bezdirme peşinde. Faizcinin, tefecinin eline mahkum edecek. Bir kısım çiftçimizi
de ekimden düşürecek. Düşürecek ki gelecek yıl daha fazla ithalat yapsın. Yandaşlar daha çok kazansın.
Hububatı almıyor. Almayacağım da demiyor. Her zaman yaptığı gibi umut dağıtıyor. Yaptığı yeni de değil. Yıllardır aynı şeyi yapıyor. Çiftçilerimiz ofis önünde bekliyor. Randevu de vermiyor. Ürünü de almıyor. Gerekçesi ne? Ofisin depoları doluymuş. Nasıl dolu kalmış?
Muhtemel geçen yıl ithal ettikleri ürünlerle dolu. Yahu ülke toprakları artmadı. Ekilen de toprak miktarı da artmadı. Aksine azaldı.
30-35 yıl öncesine kadar hatırlıyorum. Bunların dönemine kadar hiçbir dönemde ofisin çiftçiye eziyet ettiğini ne gördüm ne duydum. Daha bir de bunların döneminde lisanslı depolar devreye girmesine rağmen.
Ama umurlarında mı? Değil. Nasılsa kendi yandaşları kazanıyor. Nasılsa seçimi de kazanıyorlar. Sizler seçimde onay verince, muhtemel onlar da doğru yolda olduklarına inanıp; bir sonraki döneme önceki yaptıklarının daha iyilerini yapmanın gayreti içinde oluyorlar.
Daha iyisi onlar için daha iyi ama vatandaş için eziyetin boyutu büyüyor. Bunları karalamak için, iftira etmek için söylemiyorum. Son 20 yılı açın bakın. Her alandan rakamlar söylediklerimi ispatlar.
İdarecilere söyleyecek bir sözüm yok. Kalmadı da zaten. Onlar şimdi haklı pozisyondalar. Ben vatandaşlarımıza, çiftçilikle, hayvancılıkla ve ona bağlı olarak sanayicilik yapan, çalışan emek sarf eden kıymetli hemşerilerime sesleniyorum. Lütfen! Yapmayın artık. Bu iktidara verdiğiniz desteği çekin. Kendinize acıyın. Çiftçimize acıyın. Çocuklarımıza acıyın. Ülkemize, milletimize acıyın. Lütfen! Tekrar ediyorum. Bu bir haktır.
Her şeyin bolluğu içinde, şu cennet vatanımızda çektiğimiz eziyetlere bakın. Çektiğimiz sıkıntılara bakın. Buna sebep olmaya hiçbirimizin hakkı yok. Ve bu durumu düzeltmek durumundayız. Ve artık bu saatten sonra bu işleri düzeltmek iktidarın değil vatandaşın sorumluluğundadır. Özellikle bu iktidara oy veren, destek veren vatandaşlarımız gitsin hakkını arasın.
Oy verdikleri milletvekillerinin yakasına yapışsın. Verdikleri oyun hesabını sorsun. Hem kendilerini hem de diğer vatandaşlarımızı bu çıkmazdan kurtarsınlar.
Rabbim milletimizin yardımcısı olsun. Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun.
Bu Haber Hakkında Ne Söylemek İstersiniz?
UYARI: T.C. kanunlarına uymayan, konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren, inançlara saldıran, şiddete teşvik eden ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.